Cordoba (Kurtuba)



Turunç kokulu, safran sarısı güzel şehir...
Aklımda, ünlü şair Federico Garcia Lorca'nın yazdığı ve Zülfü Livaneli'nin bestelediği "Atlının Türküsü"nü mırıldanarak giriyorum Kurtuba'ya...

"Kurtuba, uzakta tek başına...
Ay kocaman at kara, torbamda zeytin kara.
Bilirim de yolları, varamam Kurtuba'ya.
Ovadan geçtim yel geçtim, ay kırmızı at kara.
Ölüm gözler yolumu, Kurtuba surlarında.
Yola baktım yol uzun, canım atım yaman atım.
Etme eyleme ölüm, varmadan Kurtuba'ya..."

Yıllarca severek dinlediğiniz bir türkünün öznesi bir şehre gelmek insanın içini ısıtıyor. Sanki ilk kez değil, yıllardır gidip geldiğiniz bir yermiş gibi sıcacık kucaklıyor insanı. Bu sadece adına yazılmış şiirlerden birisi Kurtuba'nın. Daha nice şiir ve romanın öznesi olmuş bu şehir. Sadece edebi eserlerin değil edebiyatçı, düşünür, filozof ve hekime de ev sahipliği yapmış bu efsane şehir...

Sevilla'dan yaklaşık 150 km doğusunda, Guadalquivir (Vad'il Kebir - Büyük Vadi) nehrinin genişlettiği vadinin eteklerinde kurulan şehir Endülüs Emevilerinin başkenti ve 3 asır hüküm sürdüğü yer. Sadece Emevilerin değil aynı zamanda o dönem ki felsefenin, tıbbın, sanatın da merkezi Kurtuba. Ev sahipliği yaptığı düşünürlerden belki de en önemlisi 1100 yıllarında burada doğup büyümüş Kurtubalı bir ailenin oğlu olan İbn Rüşd. Aristo üzerinde yaptığı çalışma ve çevirilerle geçmişten geleceğe bir perspektif yaratmış ünlü filozof. Eserleri o kadar çok Avrupalı düşünürü etkilemiştir ki, Rönesans Avrupa'sının düşünce temellerinin onun sayesinde atıldığı söylenir.

Daracık sokaklarını çevreleyen yüksek duvarlar neredeyse birbirlerini sarılıp sizi koruma altına alıyor gibi. Her köşesinden dönerken size sunacaklarının heyecanıyla daha fazla yürümek geliyor içinizde. Tam 1 gün ayrılmalı bu sokaklara. Eski kentin kuzeyinde yeni oluşan şehrin de ayrı bir havası var. Sevilla'daki gibi arada çok kısa mesafe olmasına rağmen yeni-eski kent birbirinden çok keskin şekilde ayrılıyor. Neyse ki estetik kaygısı yeni kentte belli ki gözetilmiş ve şehir dokusunu koruyup bizdeki gibi çarpıklık sarmalına girmemiş.


La Mezquita (Kurtuba Camii-Katedrali)


İnsanı bulunduğu zamandan çıkarıp alan ve sonsuzluk içindeki hiçliğini hissettiren bir mimari şaheser burası. Nemli ve loş ambiyansı insanın nefesini kesecek ölçüde etkileyici.

Dünyanın en geniş alanını kaplayan Kurtuba camisinin en dikkat çeken özelliği sütunları ve bu sütunları (860 sütun) birbirine ahenkle bağlayan kemerleri.
Bu kemerler bizim alışageldiğimiz sivri veya daire kemerlerden biraz daha farklı olarak at nalı şeklinde. Bu özellik sadece Kurtuba camisinde değil Endülüs bölgesindeki tüm Arap yapılarında gözlemlenebiliyor.
Bunun sebebiyle ilgili net bir bilgi olmamakla birlikte bölgenin büyük savaşlarla at sırtında alınmasına bir gönderme yapılmış olabileceği söylenir. Bu anlamda at nalı kemerler Endülüs Araplarıyla özdeşleşmiş bir mimarı obje haline gelmiş.

Caminin oymalı mermer mihrabı ve mimberi islam mimarisinde yapılmış en güzel örneklerden biri olarak kabul görüyor. Mihrapta yazılar altın suyu ile yazılmış, birçok değerli taş ve fil dişi parçayla süslenmiş. Cami, Katedrale dönüştürülürken içine mekanla pek uyumlu durmayan bir şapel kondurulmuş. Burada dinlerin mabetlerini kullanım biçimleriyle ilgili önemli bir ayrıntıyı gözlemleyebiliyorsunuz. Müslümanlar omuz omuza namaz ibadet ettiklerinden ve safları mümkün olduğunca uzun tuttuklarından mihrap caminin enlemesine kullanımı için ortalanmış. Bunun tam tersi şekilde şapelde yapının diklemesine, ince ve uzun, kullanımı için konumlandırılmış.

Yapının avlusu da oldukça geniş tasarlanmış. Camiden bağımsız, avlunun diğer tarafında yükselen ve sonradan yapıldığı belli olan uyumsuz bir çan kulesi var. Katedrale dönüştürülmeden önce burada Cami'nin minaresi varmış. Giriş gün içerisinde 9 Euro, Sabah 08:30-09:30 arasında ise ücretsiz. Sabah girmenin bir diğer avantajı gün içerisindeki turist kafileleri ve öğrenci grupları olmadan içerisi sessiz ve sakin bir şekilde gezmek.


Cristianos Sarayı (Alcazar of Cordoba)


Eski kentin tam ortasında nehrin kıyısında yer alan yapı Sevilla Sarayının minyatür bir versiyonu gibi. Benzer izler, çizgiler, renkler taşıyor. Bu sarayın daha çok bahçesiyle beni etkilediğini söylemeliyim. Özellikle sarayın burçlarındaki şehir ve bahçe manzarası çok güzel.
Kristof Kolomb Hindistan'a yapacağı keşif gezisinin planlarını bu sarayda Kral'a sunmuş. Aynı şekilde sefere uğurlanması da Sevilla'daki sarayda gerçekleşmiş.

Salı'dan cuma'ya sabah 8:30 - 9:30 arası burayı gezmek de ücretsiz. Normal zamanda giriş 4.5 Euro ama açıkçası buna değer. Dışarıdan bakıp aldanmayın surların içinde tahmin edemeyeceğiniz bir güzellik sizi bekliyor.


Romano Köprüsü

Kurtuba'nın silüetini güzelleştiren bir obje olan köprü, eski kenti şehrin daha az gelişmiş bölümüyle birbirine bağlıyor. Kurtuba'nın manzarası 250 mt uzunluğunda ve 9 mt genişliğindeki bu köprüyle tamamlanıyor diyebilirim. Temelleri İsa'dan önce 1.yy'a dayanan ve Roma'lılar tarafından inşa edilen yapının bugünkü nihai formu Arap mimarisine dayanıyor.


Odamızın manzarası
Kurtuba'da ne yenir?

Endülüs bölgesinde olmamız itibariyle burada da beslenme gerçeği tapas. Restoranların çoğu bölge mimarisinin en önemli özelliği avlulara kurulmuş vaziyette. Güzel kokulu çiçekler arasından girdiğiniz bu avluların her birinin ayrı bir güzelliği var. Bazı mekanlar yemek ve flamenko gösterilerini birlikte paket fiyat olarak sunuyor. Bu da denenebilir ama biz tamamen spontane olarak "La Flamenko Cordoba" isimli bir mekana giriyoruz. Burada da güler yüzlü hizmet, hoş bir ambiyans ve lezzetle yemeklerle karşılaşıyoruz.

Kurtuba için 3 gün ayırmıştık ancak 1 gün sokaklarında 1 gün de tarihi mekanlarında geçirince 3.günümüz boşa çıktı. Son günün akşamı da Granada'ya geçecektik ve günümüzü farklı nasıl değerlendirelim diye bakarken Granada yolu üzerinde "Ronda" isimli bir yer olduğunu öğrendik. Fazla bir beklentimiz olmadan yola koyulduk ancak eşsiz bir dağ köyüyle karşılaştık. Bir sonraki yazımda Ronda'yı gezeceğiz...




Yorumlar