Ronda
Önceki yazımda bahsettiğim gibi büyük beklentiyle gelmemiştik buraya. Şehrin girişinde arabamızı otopark'a bırakıp merkeze doğru yürümeye başladık ki yaklaştıkça gözlerimiz büyüdü de büyüdü... Düşük beklenti yerini, güzellik karşısındaki şaşkınlığa bırakmıştı.
Endülüs'ün saklı bahçesi Ronda.
Gezimiz esnasında haritada tesadüfen bulduğumuz bu eşsiz kasaba, sizi bulunduğunuz zamandan alıp Ortaçağ'a hatta daha da öncesine götürüyor. Milattan önce 6. yy'lara kadar uzanan tarihi, milattan sonra 713-1485 yılları arasındaki Arap dokunuşu ve sonrasında bugüne kadar devam eden hristiyan hakimiyeti kasabayı adeta bir açık hava müzesi haline getirmiş.
Boğa güreşlerinin doğduğu yer olarak bilinen kasabanın girişindeki Arena'nın yapımı 1785'te tamamlanmış. Önce askeri eğitim alanı olarak kurulan yapı, sonradan boğa güreşi arenasına evrilmiş.
Ünlü ABD'li romancı Ernest Hemingway'in de ilham kaynağı peşinde yaptığı geziler arasında Ronda ayrı bir yere sahip. Bu gezilerinde Ronda'daki tarihi Arena'da boğa güreşi izleyerek vakit geçirmeyi sevdiği biliniyor. En ünlü eserlerinden "Çanlar kimin için çalıyor" kitabını İspanya iç savaşını gözlemlemek için geldiğinde Ronda'da kaldığı günlerde yazdığı söyleniyor.
Tüm bunların yanında şehrin en öne çıkan figürü eski kent ile yeni kenti birbirine bağlayan ve ortaçağ filmlerindeki yapıları andıran köprüsü. Kurulu iki tepeyi birbirine bağlayan 18. yy.'da yapımı biten Nuevo köprüsü tam 120 mt yüksekliğinde. Vadi'nin oluşumunu sağlayan nehir, kasabanın can damarı, bugün halen aktif ve vadiyi derinleştirmeye devam ediyor. Can damarı diye boşuna demiyorum, 1485 yılında şehri kuşatan haçlı ordusu kılıçla sonuç alamayınca aralarından çıkan biri nehrin suyunu kesmeyi akıl ediyor. Ve uzun süre teslim alınamayan şehir 1 hafta içinde susuz kalıp teslim olmak zorunda kalıyor.
Eski kent merkezinde sokaklar diğer şehirlerde de görülen, Endülüs mimarisinin güzel örneklerini taşıyor. Diğer şehirlerdekinden biraz daha korunmuş, biraz daha iyi bakılmış diyebilirim. Biraz da şehirden uzak kalmış olmasının sanırım bu bakirlikte etkisi olmuş. Diğer taraftan gelen turist segmenti de ortalamanın üzerinde. İngiliz ve Japon turistlerin çokluğu bariz şekilde göze çarpıyor. Muhtemelen bu segmentin kasabaya sağladığı maddi katkı da çevrenin daha muntazam ve orjinal kalmasını sağlamış. Ronda gezisini önceden planlamadığımız için bu güzel kasabaya sadece yarım gün ayırabiliyoruz. Ancak bu denli güzel bir yer beklemediğimiz için de geçirdiğimiz zaman biraz eksik kalıyor. Bir sonraki sefer kesinlikle konaklayacağım yerlerden biri olacaktır burası.
Sırada günün nihai hedefi Granada var...
Yorumlar
Yorum Gönder