Sevilla
Uzun zaman planlarını yapıp bir akşam otururken "bir şeyler yapmamız lazım" diye birbirimizi dürttüğümüz bir anda uçak biletlerini almaya karar verdik. Sonradan düşününce, aslında yeni bir seyahatin en önemli aşaması biletlerini almak. Geriye sadece detayları halledip beklemek kalıyor!
İşte o gün gelip çatmış ve uçağımızda yerimizi almıştık.
(Endülüs için Türkiye'den uçuşlarda küçük bir handikap direk uçuş sadece Malaga'ya var ve firma sayısının azlığı bilet fiyatlarının yüksek olmasına sebebiyet veriyor.)
Malaga'ya iner inmez kiraladığımız aracı teslim alıyoruz. Malaga hava limanında araç kiralama opsiyonu oldukça fazla. Biz internetteki pozitif yorumlar üzerine Enterprise'ın İspanyada operasyonunu yürüten Atesa firmasından aracımızı kiraladık. Hizmet ve araç kalitesi oldukça iyiydi.
Aracı alır almaz Malagayı keşfetme işini son güne bırakıp direk Sevilla'ya geçiyoruz.
Sevilla, Endülüs özerk bölgesinin en büyük şehri. Geçmiş bugüne büyük bir kültür şehri olarak gelen Sevilla'nın eski kent bölgesi birbirine yakın enfes yapılarla dolu.
Biz de merkeze yürüme mesafesinde tuttuğumuz dairenin İngilizce bilmeyen sahibi hanımefendiyle el kol işaretleriyle anlaşıp eve yerleşiyoruz. Hoş yanımızda İspanyolca bildiğini iddia eden arkadaşımız da biraz yardımcı oldu sağolsun. Ev sahibiyle anlaşma çabalarımız esnasında fark ediyoruz ki geldiğimiz gün, şehirde her yıl yapılan Flamenko festivalinin başlangıç günü!
Planlasanız zor denk gelecek böyle bir sürpriz hepimizi çok mutlu etti tabi ki... Biraz soluklanıp eski kente indiğimizde fark ettik herkes yerel flamenko elbiseleriyle dışarı atmış kendini. Burada biraz vakit geçirdikten sonra soluğu flamenko fesitvalinin yapıldığı panayır alanında alıyoruz. Birbirinden ayrılan irili ufaklı pavyonlar şeklinde kurulmuş panayır'da az sayıdaki turistler arasında şansımıza gülüp, ortamın keyfini çıkarıyoruz.
Georger Bizet'in Carmen'i, Mozart'ın Don Juan'ı, Beethoven'ın Fidelio'suna ev sahipliği yapan bu eşsiz kenti anlatmak zor gelin beraber gezelim...
Santa Maria Katedrali (Sevilla Katedrali)
Ertesi gün kahvaltımızı sokağın köşesindeki fırından aldığımız soğuk sandviçlerle yapıyoruz. Genel kahvaltı alışkanlığı bu yönde gibi. Mekanların büyük bölümü 10'dan önce açılmıyor. Hastası olduğum Akdeniz rahatlığı...
İlk olarak katedrale gidiyoruz, önünde 9 Avroluk giriş ücretine rağmen, hiç de azımsanmayacak kadar uzun bir sıra var. Dini yapılara giriş ücreti kesilmesine gerçekten anlamıyorum.
Gotik sınıftaki en büyük, kilise olarak 3.büyük yapı olan katedralin bizi de ilgilendiren bir yönü var. Sevilla katedrali yapılana kadar İstanbuldaki Aya Sofya dünyanın en büyük katedraliymiş. Yaklaşık 1000 yıl bu ünvanını korumuş Aya Sofya, ta ki Santa Maria yapılana kadar.
Katedral hristiyanlık açısından birçok önemli tarihi eser ve aynı zamanda Cristof Colomb mezarına ev sahipliği yapıyor. Avlusu çok güzel dizayn edilmiş ve oturup solunlanmak için birebir huzurlu bir ortamı var. Bir de gelmişken katedralin çan kulesine (ücretsiz) muhakkak çıkın derim çünkü bütün Sevilla ayaklarınızın altında. Tepeye çıktığınızda yeni şehirle eski şehir arasındaki renk farkı (binalar) size eş zamanlı olarak iki farklı medeniyetin de izlerini gösteriyor. Bir taraf bembeyaz ve cetvelle çizilmiş gibi batı-güney avrupa tarzı kent mimarisi diğer tarafsa toprak rengi ve kaotik yani kuzey afrika, ortadoğu ve arap mimarisi.
Alcazar Sarayı (Alcazar Of Sevilla)
Hem tarihsel, hem konumsal hem de bugüne kadar korunmuş olması itibariyle Endülüsün en önemli incilerinden biri. 1300'lerde yapımı tamamlanmış sarayın adı "Alcazar" arapçada kraliyet hanedanlığı isminden geliyor. Sarayı yaptıran İspanyol kralın ilham kaynağı Granada'daki Elhamra Sarayı. Bu esinlenme itibariyle de Avrupa-Arap (Romanesk - Gotik - Arap) karışımı mimarinin en güzel örneği. Rönesans'ın temellerinin atıldığı yerlerden biri de burası.
Sadece esinlenmekle de kalınmamış yapımın Arap ustalar çalışmış. Bu sebeple süslemeler, oymalar, işlemeler Arap esintisinde ve hatta bir çok yerde Arapça yazılar mevcut. Renk ve oranların dansını izliyorsunuz duvarlarda. Farklı zamanlarda birbirine eklenerek yapılmış koca bir kompleks. Sarayın çok büyük bir bahçesi var. Envai çeşit bitki ve ağaç ile kaplı sarayda kaybolarak dolaşılıyor. Şanslıysanız bahçenin asıl sahipleri tavus kuşlarının açacakları kanatlarıyla gösterilerini de izleyebilirsiniz.
Tam bir gün ayrılmasını öneririm eşsiz bir masal gibi duran bu saraya. Saray'ın bazı bölümleri bugün halen aktif kullanımda ve zaman zaman krallık mensuplarına ev sahipliği yapıyormuş. Ayrıca Game of Thrones dizisinin Dorne sarayı çekimleri Alcazar Sarayında yapılmaktadır.
İspanyol Meydanı (Plaza de Espana)
Eski kentten kısa bir yürüme mesafesindeki bu meydan, devasa bir kent parkının (Maria Luisa Parkı) içinde yer alıyor.
Sevilla'nın en önemli simgelerinden birisi olan yapı, 100 yıllık bir geçmişe sahip ve Rönesans - İspanyol - Fas mimarisinin karma bir örneği olarak karşımıza çıkıyor. Tüm kent meydanlarındaki gibi burası insanlar için bir buluşma noktası. İnsanların arasında dolaşan sokak satıcıları tarafından rahatsız edilmiyorsunuz.
Gün boyu yorulan ayaklarınızı dinlendirmek için güzel bir nokta burası. Yapının meydanla buluştuğu duvarlar boyunca İspanya'nın her şehrinin betimlendiği ve oturma alanı olan bölümler mevcut. Kendinize bir şehir seçip soluklanmanız mümkün.
Gün batımı binanın tam karşısından gerçekleştiği için akşamları meydan ayrı bir ışık oyunu sergiliyor ziyaretçilerine. Meydanı çevreleyen bir de yapay bir nehir var ve burada tekne kiralayarak meydanı su üzerinde de turlamak mümkün.
Meydan film tarihi açısından da önemli bir konuma sahip. Arabistanlı Lawrence ve Star Wars serisinin ikinci filminde (Klonların Savaşı) bazı sahnelere ev sahipliği yapmış. Özellikle Star Wars hayranları için evet Anakin Skywalker, Padme ve R2'nun yürüdüğü merdivenler bunlar...
Santa Cruz Mahallesi (Juderia)
Bu bölgeye özel bir yer ayırmamın sebebi Sevilla'nın tarihini ve karakterini oluşturan öğelerin burada bir araya gelmesi. Eski bir yahudi mahallesi olarak Endülüs bölgesinin karakterini yansıtması itibariyle de ilgi çekici. Eski kentin tam kalbinde yer alan bu mahalle dar sokakları, birbirinden güzel butik hediyelik dükkan, cafe ve restoranlarıyla mutlaka görülmeli. Flamenko gösterilerinin yapıldığı mekanları da bu sokaklar arasında bulacaksınız ama biz bu seyir zevkini Granada'ya bırakıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder