Paris'te 1.Gün


06 Mayıs 2012


Montmartre
   
     Kaldığımız yer Paris'in kuzeyinde yer alan çok güzel ve eşsiz bir semtti. Hem gündüz hem de gece harika bir Paris manzarası sunan Montmartre, çok güzel hediyelik eşya dükkanları, ressamlarla dolu bir meydanı ve tac mahal'ı andıran harika kilisesi (Sacre Coeur) ile şehrin en önemli çekim merkezlerinden biri. Görmeden dönülmez... au cadet de gascogne'yi ve önünde sokağa bakan sandalyelerinde kahvelerini yudumlayan insanları görünce cevabımı aldım... Burada bir kahve molası verilebilir... Metroyla ulaşım çok kolay... Metro haritasında göreceğiniz yeşil metro hattının Marcadet Poissonniers durağına 5 dak.lık yürüme mesafesinde ancak biraz yokuş çıkacağınız için tempoya bağlı olarak süre uzayabilir...
Birkaç yıldır taksimdeki birkaç cafe'de insanların neden sandalyelerini sokağa doğru çevirerek oturduğuna anlam veremezdim... Tertre Meydanında yağlı boya ve kara kalem ustası ressamların arkasına saklanmış



     Sacre Coeur ise muhteşem bir yapı, gezimiz boyunca gördüğümüz en ihtişamlı birkaç kiliseden biri. Orada aldığımız bilgiye göre içinde mozaik ve işlemelerde "Tanrı" tasvirinin yapıldığı tek kilise... Önündeki merdivenlerin dizaynı ve çokluğu ile de Roma'nın İspanyol merdivenlerini anımsatıyor ve açıkçası İspanyol merdivenlerinin adı varmış dedirtiyor...




     Montmartre'da konakladığımız için her sabah başlangıç noktamız burası oldu. Burdan parise doğru bakınca sağdan sola Arc de Triomphe, Eiffel Kulesi, Louvre ve Notre Dame ve daha nice gezilesi yer sıralanıyor. Keyfinize göre istediğiniz yöne doğru sallana sallana yürümek en zevklisi. Burada Paris'in bir güzelliği bisikletler giriyor dereye. 1,80 euro'ya kimseyle muhattap olmadan günlük bisiklet kiralamak mümkün.

     Paris'in Bisikletlerini durağın yanındaki makinadan kredi kartıyla kiralıyorsunuz. Parisin hemen hemen her yerinde bu duraklardan bolca var. Bir duraktan bisikleti gideceğiniz yerin yakınındaki bir durağa bırakıp daha sonra alacağınız başka bir bisikleti gene başka durağa bırakmak mümkün. Dikkat edilmesi gereken iki nokta. Birincisi bisikleti her 30.dakikada bir değiştirmek gerekiyor, binmeye devam etmek isteseniz bile bir durağa bırakıp tekrar almanızı tavsiye ederim yoksa kiralama fiyatı artıyor. İkincisi park ettiğiniz bisikletin dişlisini demire iyi yerleştirmek gerekiyor yoksa makine park edildiğini algılamıyor (makinedeki kırmızı ışığın yeşile dönmesini beklemek gerekiyor) ve sanki siz bisikleti iade etmemişsiniz gibi faturalandırma yapılıyor ki bu da baya yüksek bir meblağa tekabül ediyor. Aman dikkat... Iphone kullananlar içinse, bulunduğunuz bölgeye en yakın durağın nerede, hangi durakta kaç boş yer ve kaç bisiklet olduğunu gösteren bir uygulama indirmek mümkün...


Place de la Madeleine ve Laduree

     Montmartre'den aşağı doğru enfes cafe'lerin arasından yürüyoruz. Yol üzerinde tüm dillerde "seni seviyorum" yazan sevgi duvarı'nı buluyoruz... Biraz ilerde Trinite Meydanı ve Kilisesi'ni geziyoruz... Dışardan Moulin Rouge'u fotoğraflıyoruz... Sağa sola bakmaktan boynumun ağrıdığını hissettiğim bir anda devasa bir yapı çıkıyor karşımıza... İsmini bulunduğu meydana da veren Madeleine kilisesi özellikle dışarıdan görülmeye değer.. 19.yy'da Napolyon'un emriyle inşa ettirilmiş olması benim için anlamını arttırıyor ancak bu kilise ve önündeki aynı isimli meydan buraya gelişimizin bahanesi... Neyin mi?

     Tabi ki Laduree'nin... Madeleine'in önünde uzanan Rue Royal'de solda kalıyor kendisi... Makaron cenneti... 1862'den beri... Her tür makaronun vitrindeki ilginç sergisinde gözümüz kalarak içeri giriyoruz. Kaba bir fransız (elimde fotoğraf makinesini görünce enteresan hareketlerle "no foto" saçmalatması keyfimi biraz kaçırıyor) ve bir de esmer tenli güleryüzlü bir göçmen satıcı siparişleri alıyor... Sıramızı bekledikten sonra, içimdeki ses gerçek oluyor ve kibar göçmen bizimle ilgileniyor... Emanetleri alıp çıkıyoruz dükkandan ve az ilerde görünen ve Paris'in en büyük meydanlarından biri olan Place de la Concorde'a doğru yollanıyoruz...





Place de la Concorde

     Şehrin en hakim meydanı.. Ortasındaki dikilitaştan çevreye bir göz gezdirince Champs Elysees, Arc de Triomphe, Eiffel Kulesi, Jardin de Tuileries ve arkasındaki Louvre müzesi seni selamlıyor ve davetiye gönderiyor... Meydanın yanındaki metro istasyonu (Concorde durağı 12,8 ve 1 no'lu) birçok farklı yönde ulaşım sağlayan metroların kesişme (aktarım) noktası, bu sebeple meydana ve meydandan başka yerlere ulaşım çok rahat...

     Ve günün finali...



Jardin des Tuileries

     Belki de İstanbul'da olmadığı için kıskançlık duyduğum en önemli şeylerden biri parklar. O kadar çok, o kadar iyi düzenlenmiş ve o kadar büyükler ki gerçekten kıskanılmayacak gibi değil... Sayısız park ve bahçe arasından belki de en merkezi olan Tuileries bahçesi... Champs Elysees ve Louvre arasında konumlanmış ancak Concorde meydanıyla Elysees'den ayrılmış ve bir nevi Louvre'un bahçesi konumunda... Ortasındaki geniş havuz ve etrafındaki sandalyelerle harika bir dinlenme noktası... Parkın girişindeki büfelerden aldığımız yiyeceklerle de bizim için enfes bir lezzet durağı oldu... Enteresan ördekleri ve gerçekten çok iri güvercinleriyle görülmeye değer bir park... Parkın devamı Louvre Müzesine çıkıyor. Orada da biraz vakit geçirdikten sonra, ertesi sabah tekrar görüşmek üzere kendisiyle vedalaşıp, önceden arkadaşımız tarafından hazırlanan ve bizi evde bekleyen leziz Fransız yemeklerine doğru koşuyoruz...



Yorumlar