Floransa
Sabah 08.32 Pisa-Firenze SMN treniyle (euro 7) Floransanın yolunu tutuyoruz. Yolculuk, Toscananın göz alabildiğine uzanan zeytin ve üzüm tarlaları arasında tam 1 saat sürüyor. Yolda, derebeylik döneminden kalma tepelere kurulmuş kaleler ve etrafında oluşturulmuş daire biçimdeki yerleşim yerleri hala tarihi filmlerde izlediğimiz gibi, hiç bozulmamış...
Tren garı neredeyse şehrin tam göbeğinde, Dom'a 5 dakikalık yürüme mesafesinde... İner inmez garın karşısındaki Turist Ofisinden haritalarınızı almayı unutmayın. Çünkü Floransa kesinlikle yürüyerek gezilmesi gereken bir yer... Belki scooter kiralanabilir ama şahsen hiç bir şeyi kaçırmamak adına yürümek en iyi yol...
Meydana bağlanan sayısız sokak arasında ise keşfedilmeyi bekleyen sayısız mağaza ve dükkan var. Özellikle deri ürünlerin satışının yapıldığı dükkanlarla, tahta ürünlerin (duvar saati, pinokyo oyuncakları vs.) satıldığı dükkanlar çoğunlukta...
Ve tabi ki dondurmacılar... Her köşe başında sizi baştan çıkarmak için bekleyen dondurmacılara rastlıyorsunuz..
Floransada bir dondurmacı...
Meydanda çok fazla heykel var.. Birçoğu kopya ve asılları müzelerde korunan heykellerin hepsinin de kendine göre bir hikayesi var.. Türk turist kafilesine rastlamamanız mümkün değil.. Merak edenler çaktırmadan grubun içine kaynarsa bilgi edinebilirler..
İnsanların mutlu ve güleryüzlü olduğu bir şehir burası.. Çok güzel bir üniversite öğrencisini taksicilik yaparken ya da manken gibi çocuğu kulağında ipod'uyla gözünde raybon'uyla otobüs şoförlüğü yaparken görebiliyorsunuz.. İnsanlar yaşamaktan zevk alıyor ve hayatın keyfini çıkarıyor.. Koyduğum son resimse şehirde gördüğüm en güzel kare.. Çalınan kemanın sesi duyamasanızda, resmi iyi incelerseniz melodiler kulağınızda yankılanacaktır...
Floransayla ilgili birkaç detay..
Floransa'dan bahsedince Medici ailesinin şehirdeki ve sanat tarindeki özellikle de Rönesans'taki rolünden bahsetmeden geçmek olmaz.. 13. ve 17.yüzyıllar arasında dönemin mutlak en güçlü ailelerinden biri olarak hem kiliseye karşı devrimci sanatçıların en önemli sığınma kapısı olmuş ve Rönesans'ın şekillenmesi çok önemli rol oynamışlardır.. Da Vinci'den Michelangelo'ya, Dante'den Galileo'ya kadar bir çok sanatçı ailesinin koruması altında yaşamış birçok yapıtını ailenin evlerinde ve atölyelerinde ortaya çıkarmışlardır.. Daha sonra ticaretten kazandıkları parayla banka kurup ekonomik ve siyasi alanda hakimiyetini ilerleten aile böylelikle 3 papa ve birçok Floransa hükümdarı yetiştirmiştir..
Burjuva kelimesinin de doğuşu aslında Floransa olmuştur.. Orta Çağda parası olan asiller ve derebeylerinin yanına zaman içinde parası olan 3. bir sosyal grup entegre olacaktır. Topraktan yani tarımcılıktan para kazanan bu grup hem paralarını hem de saldırılardan kendilerini korumak adına "Bourg" denen kulelerde yaşamaya başladılar.. İşte daha sonradan ortaya çıkan bu sosyal sınıf, yani parası olan ve bourg'larda oturan köylülere Marks ve Engels, kaldıkları yerden esinlenerek "burjuva" adını vermiştir.. Yani asil olmayan kapitalist orta sınıf..
Tren garı neredeyse şehrin tam göbeğinde, Dom'a 5 dakikalık yürüme mesafesinde... İner inmez garın karşısındaki Turist Ofisinden haritalarınızı almayı unutmayın. Çünkü Floransa kesinlikle yürüyerek gezilmesi gereken bir yer... Belki scooter kiralanabilir ama şahsen hiç bir şeyi kaçırmamak adına yürümek en iyi yol...
Floransa... İtalya Krallığının başkenti... Rönesansın doğduğu yer... Arno'nun en eşsiz silüetini bulduğu yer... Da Vinci'nin ve Michalengelo'nun doğduğu şehir...
Turist ofisinden çıkıp merkeze doğru ilerlediğinizde karşınıza ilk çıkan eser Santa Maria Del Fiore yani "Çiçeklerin Aziz Meryemi"... Duome olarak da bilinen bu katedral eski bir tablonun solukluğuyla şehrin havasını yaratan en önemli yapılardan... Bu arada "Duome" kubbe demek, bir çok şehirde büyük kiliselere bu isim takılıyor.. Katedral yanındaki çan kulesi Campanile diğer adıyla "Giotto Kulesi".. Giotto tarihte ilk kez düz resim gibi kabartmalardan, 3 boyutlu resim gibi görünen kabartmaları yapmaya başlayan ilk mimar aynı zamanda bu kulenin de mimarı.. Karşısındaki vaftizhane Battistero di San Giovanni ile harika bir ahenk ve gezmeye doyamayacağınız bir meydan oluşturuyor... Vaftizhanenin güney kapısının adı "Cennet Kapısı", Giotto'nun 3 boyutlu kapartma tekniğini kullandığı özel bir kapı.. Yalnız meydandan gördüğünüz bir kopya, aslı açık havada bırakılmayacak kadar değerli olduğu için katedralin içindeki müzede saklanıyor.. Meydana bağlanan sayısız sokak arasında ise keşfedilmeyi bekleyen sayısız mağaza ve dükkan var. Özellikle deri ürünlerin satışının yapıldığı dükkanlarla, tahta ürünlerin (duvar saati, pinokyo oyuncakları vs.) satıldığı dükkanlar çoğunlukta...
Ve tabi ki dondurmacılar... Her köşe başında sizi baştan çıkarmak için bekleyen dondurmacılara rastlıyorsunuz..
Floransada bir dondurmacı...
Duome'a yakın ara sokaklardan birinde dolanırken küçük bir derici dükkanı gördük.. Cüzdan, çanta, bilelik tarzı şeyler satıyor.. Üstünde Floransa amblemli bileklikleri incelerken biz, içeriden bir ses, "Merhaba!" diyor.. Konuşmamızdan türk olduğumuzu anlayan dükkan sahibi Dimitier! Bir Arnavut.. Hemen kaynışıyoruz tabi yakın coğrafyaların insanı olarak.. İstanbulda birkaç ay kalmış ve birkaç kelime öğrenmiş.. İlginç bir hikayesi var..
Üniversite eğitimi için Floransa'ya gelmiş, geliş o geliş.. 25 yıldır İtalyada yaşıyor ara ara farklı ülkelerde de yaşamış, ingilizcesi neredeyse aksansız.. Floransa'da birkaç dükkanı var.. 1 deri ürünü satan ve kendisinin de başında durduğu, 2 tane de dondurmacısı varmış.. Üniversite yıllarında çalışarak öğrendiği meslekler.. Elindeki bi tomar faturayı göstererek, 25 yıldır İtalya'dayım, 3 dükkanım var ve her ay tonla vergi ödüyorum ama bana hala vatandaşlık vermiyorlar diyor.. 25 yıldır pasaportla dolaşmaktan şikayetçi.. Dedim, gel Türkiye'ye iş kur hemen alırsın vatandaşlığı, diyorum tebessümle karşılıyor.. Vatandaşlığa ihtiyacım yok ama iş için olabilir diyor,
Ve hemen patlatıyor, "Türkiye'de dondurmacı açsak tutar mı?"
"Tutmaz mı!!".. Sizin baklavanız falan var tatlı olarak dondurma gene de seviliyor mu? diyor.. Yazın baklavanın ağır kaçtığından, yeneceği zamanda dondurmanın yanından yenebildiğinden falan bahsediyorum..
Floransanın ara sokaklarında, İstanbulda dondurmacı açmak isteyen bir Arnavutla karşılaşıyoruz...! İşin boyutu değişiyor tabi, hemen İstanbuldaki dondurmacılarla ilgili konuşmaya başlıyor özellikle yabancı dondurmacıların iyi iş yaptığından bahsediyorum, derken bize kendi karışımı dondurmalardan bahsediyor.. Üniversite yıllarından beri uğraştığından sadece kendi dükkanında olan değişik karışımlar bulmuş. Onları denememiz için ısrar ediyor, almayın sadece ismimi söyleyip ücretsiz tadına bakın diyor.. Çok dost canlısı.. Hemen yol tarifini alıp vedalaşıyoruz..
LE PARIGINE Gelateria Artigianale.. Dom meydanına çıkan sokaklardan biri olan "Via Dei Servi No.41, Firenze" Kesinlikle gidilmesi ve birkaç top dondurma denmesi gereken bir yer! İki güleryüzlü Arnavut kız duruyor mekanda, dondurmaların hepsi güzel çünkü Dimitier kaliteli ürün kullanıyor çok belli.. Özellik şan fıstıklı (Pistacia vera) dondurması enfes.. Dondurmaları alıp teşekkür için Dimitier'in yanına geri dönüyoruz.. Biraz daha ayak üstü sohbet ediyoruz.. İşin sırrının oranları iyi ayarlamakta olduğunu söylüyor.. Dondurma yapmak da hayat yapmak gibi demek ki..!
Dom çevresinde gezilebilecek sayısız kilise ve müze mevcut. Bunlardan en önemlisi Michalangelo'nun Davut (David) heykelini barındıran "Akademi Galerisi".. Bu müzeye giriş için internetten rezervasyon yaptırılabiliniyormuş, aksi takdirde baya uzun bir sıra beklemek gerekiyor.. Bizim gibi müze gezmekten bayılanlar için heykelin 2 mt'lik kopyası Piazza della Signoria'da (Signoria Meydanı) da mevcut.. Hiç fena sayılmaz, hem de bedava.. Floransa'nın en ünlü 2.meydanı olan bu meydan aynı zamanda Neptün Çeşmesinin de bulunduğu meydan.. Fontana del Nettuno.. Meydan şehrin en önemli bir diğer sanat müzesi olan Uffizi'ye de ev sahipliği yapıyor.. Ayrıca meydan iyi bir dinlenme noktası.. Heykelleri çevreleyen merdivenler ve birbirinden güzel kafeler dinlenmek için insana birkaç opsiyon sunuyor.. Meydanda çok fazla heykel var.. Birçoğu kopya ve asılları müzelerde korunan heykellerin hepsinin de kendine göre bir hikayesi var.. Türk turist kafilesine rastlamamanız mümkün değil.. Merak edenler çaktırmadan grubun içine kaynarsa bilgi edinebilirler..
Meydanın devamında Floransa'nın hayat kaynağı Arno nehri ve Porto Vecchio pastel bir tablo gibi karşınıza çıkıyor.. Eşsiz bir manzara.. Hatta denir ki, 1944 yılında Nazi Alman komutan bu köprüyü gördüğünde onu yıkmaya kıyamamış ve iki yanındaki köprüye bağlanan yolları yerlebir edip sadece köprüyü kullanılmaz hale getirmekle yetinmiştir.. Yanlız Vecchio köprüsü üzerine kurulan mücevher/kuyumcu tarzı dükkanlar bence köprünün tüm tılsımını bozuyor.. Turizm'e yenik düşmüş bu köprünün iç düzeni ama neyse ki dışardan görünüşü korunmuş.. Köprünün devamında arkanızda bıraktığınız şehir kaldığı yerden devam ediyor.. Biraz daha ilerlerseniz ilerde Boboli bahçeleri başlıyor.. Vakti olanlar için temiz hava ve bol huzur sizi bekliyor burada..
Floransayla ilgili birkaç detay..
Floransa'dan bahsedince Medici ailesinin şehirdeki ve sanat tarindeki özellikle de Rönesans'taki rolünden bahsetmeden geçmek olmaz.. 13. ve 17.yüzyıllar arasında dönemin mutlak en güçlü ailelerinden biri olarak hem kiliseye karşı devrimci sanatçıların en önemli sığınma kapısı olmuş ve Rönesans'ın şekillenmesi çok önemli rol oynamışlardır.. Da Vinci'den Michelangelo'ya, Dante'den Galileo'ya kadar bir çok sanatçı ailesinin koruması altında yaşamış birçok yapıtını ailenin evlerinde ve atölyelerinde ortaya çıkarmışlardır.. Daha sonra ticaretten kazandıkları parayla banka kurup ekonomik ve siyasi alanda hakimiyetini ilerleten aile böylelikle 3 papa ve birçok Floransa hükümdarı yetiştirmiştir..
Burjuva kelimesinin de doğuşu aslında Floransa olmuştur.. Orta Çağda parası olan asiller ve derebeylerinin yanına zaman içinde parası olan 3. bir sosyal grup entegre olacaktır. Topraktan yani tarımcılıktan para kazanan bu grup hem paralarını hem de saldırılardan kendilerini korumak adına "Bourg" denen kulelerde yaşamaya başladılar.. İşte daha sonradan ortaya çıkan bu sosyal sınıf, yani parası olan ve bourg'larda oturan köylülere Marks ve Engels, kaldıkları yerden esinlenerek "burjuva" adını vermiştir.. Yani asil olmayan kapitalist orta sınıf..
Diğer durak Cinque Terre'de görüşmek üzere..
Yorumlar
Yorum Gönder